1936 Berlin Olimpiyatları ile 2020 Tokyo Olimpiyatları’nda Sporun Değişimi ve Farklılaşması: Spor, Siyaset ve Propaganda

1936 Berlin Olimpiyatları ile 2020 Tokyo Olimpiyatları’nda Sporun Değişimi ve Farklılaşması: Spor, Siyaset ve Propaganda

Tolga Çifci

1936 Berlin Olimpiyatları, sporun siyasette propaganda aracı olarak kullanılmasına neden olmuştur. Nazi Almanyası’nın spora büyük önem verdiği madalya üstünlüğünden anlaşılmaktadır. Sadece madalya sayısı açısından değil, sporun bir güç temsil ettiği düşüncesiyle her Alman gencinin bu alanda iyi olması için çalışmalar yapılmıştır. Hitler Almanyası’nın ev sahipliğini yaptığı bu olimpiyatta, Almanya en çok madalya kazanan ülke olmuştur. Spor üzerinden yapılan propaganda günümüzde uzun yazılarla incelense bile, o dönem diğer ülkelerden gelen sporcular propaganda yapıldığının farkına varamamıştır. Yabancı ülkelerden gelen sporcuların Hitler’e Nazi selamı vermesi, Hitler’in dünya kamuoyundaki prestijini artırmıştır.

Naziler olimpiyatlara nasıl hazırlandı?

Olimpiyatlardan önce Nazi Almanyası, ırkçılık ve şiddet eylemlerini azaltmış; dünyaya kendilerini barışçıl bir ülke olarak tanıtmak amacıyla, birçok Yahudi sporcuyu Alman takımlarından çıkarmalarına rağmen, yarı Yahudi eskrimci Helene Mayer’in Berlin Olimpiyat Oyunları’nda Almanya’yı temsil etmesine izin verilmiştir. Alman otoriteler, sporu hem ideolojik propaganda yapmak hem de militarist bir gövde gösterisi sergilemek için kullanmıştır.

Olimpiyatların Türkiye’deki yansımasını ortaya koyan 21.08.1936 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şu ifadeler yer almaktadır:

“Almanya, olimpiyatlar için memleketine gelen seyyahlara, bilhassa oyunlarla ilgili gazetecilere, sporculara ve idarecilere azami kolaylıklar tanımakta ve tasavvur edilmeyecek kadar nazik davranmaktadır. Almanya’da polis eski polis değil, gümrük memurları eski memurlar değil; gereksiz kontroller, adam hırpalamaları yok olmuş. Her tarafta selam, güler yüz, nezaket. Tam sınırdaki büyük garda kocaman çiçeklerle donatılmış büyük bir tak ve ‘Almanya’nın Muhterem Misafirleri Hoş Geldiniz’ yazısı… Memleketin her yerinde, bilhassa Berlin’de misafirperverliğin en alasını görmek mümkün. Hamallar dahi güler yüzlü ve nazik. Berlin, yeni açılış merasimi yapılan bir sergi gibi; her yerde çiçekler ve kente asılan flamalar ile adeta bir gelincik tarlası gibi.”

Alman yönetimi propagandasını daha da güçlendirmek için Leni Riefenstahl’a “Olympia” adlı bir film hazırlatmıştır. Bu film, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından içerik bakımından önemini kaybetmiştir. Böyle bir propaganda ortamında, yakın tarihimizi de etkileyen bir konu gündeme gelmiştir: Modern olimpiyatlarda meşalenin ilk olarak 1936 Berlin Olimpiyatları’nda taşındığı, olimpiyat meşalesi taşınması fikrinin Hitler’e ait olduğu iddiasıdır.

Bu iddia doğru değildir. Galatasaray Spor Kulübü’nde 1966–1974 arası aktif kürekçilik ve takım kaptanlığı, 1976–1979 yılları arasında aktif kürekçilik ve antrenörlük yapmış olan Celal Gürsoy, “1928 Amsterdam Olimpiyatı” adlı yazısında “1928 Amsterdam Olimpiyatı’nda ilk defa Olimpiyat Meşalesi yakıldı” ifadelerini kullanmaktadır. Günümüzde Cumhuriyet gazetesinin 26.07.2020 tarihli haberine göre, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC), pandemi nedeniyle ertelenen 2020 Tokyo Olimpiyatları’na bir yıl kala, olimpiyat meşalesi taşınması geleneğinin ilk kez başladığı Berlin Olimpiyatları hakkında resmi hesabından bir film paylaşmış, gelen tepkiler üzerine paylaşımı silmiş ve kamuoyundan özür dilemiştir.

Spor ve propaganda

Bugün spor, yine aynı şekilde propaganda aracı olarak kullanılmaktadır. Bu kez savaş değil, pandemi üzerinden bir propaganda örneği görmek mümkündür. Anadolu Ajansı’nın 03.03.2020 tarihli Murat Keleş imzalı haberine göre, “1940’ta savaş nedeniyle iptal edilen Tokyo Olimpiyatları bu kez virüs tehdidi altında” ifadesi, akıllara 1936 Berlin Olimpiyatları’nı getirmektedir.

Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Üyesi Dick Pound, basına yaptığı açıklamada endişelerini dile getirmiştir. 1978 yılından bu yana IOC üyeliğini sürdüren Pound, mayıs ayı sonuna kadar bir karar verilmesi gerektiğini ifade ederek, “Bu aşamada göstergeler, her şeyin planlandığı gibi gideceğini gösteriyor. Spora odaklanın ve IOC’nin sizi bir salgın bölgesine göndermeyeceğinden emin olun” şeklinde görüş belirtmiştir.

Bunun üzerine tansiyon daha da yükselmiştir. Pound’a ilk tepki, Japonya Hükümet Sözcüsü Yoshihide Suga’dan gelmiştir. Suga, Pound’un düşüncelerinin IOC’yi bağlamayacağını vurgulayarak, açıklamaların resmi olmadığını ve olimpiyat hazırlıklarının planlandığı gibi devam ettiğini aktarmıştır. Japonya, virüs nedeniyle olimpiyatların iptal edilmemesi için elinden geleni yaparken, onları öfkelendiren başka bir açıklama da İngiltere’den gelmiştir.

Londra Belediye Başkanlığına aday olan Shaun Bailey, Tokyo’da düzenlenecek 2020 Yaz Olimpiyatları’nın koronavirüs salgını nedeniyle Londra’da yapılabileceğini söylemiş, bu açıklama Londra ve Tokyo arasında tansiyonu yükseltmiştir. Tokyo Valisi Yuriko Koike, Bailey’e tepki göstererek, yapılan açıklamanın organizatörleri alternatif bir yer aramaya zorladığını ve bu önerinin uygun olmadığını belirtmiştir.

Pound’un, salgın Japonya’da artarsa olimpiyatların ertelenebileceği yönündeki mesajı oldukça dikkat çekicidir. Aradan bir yıl geçmesine rağmen, pandemi Asya’da yayılmaya devam ederken Japonya Hükümeti, olimpiyatların yapılmasında ısrarcı olmuştur. Tokyo’nun adaylık başvurusu yaptığı 2013 yılında, organizasyonun ülkeye maliyetinin 7,3 milyar dolar olacağı öngörülmüştür. Ancak olimpiyatların Japonya’ya maliyeti 25 milyar doları bulmuştur.

Japonya için olimpiyatların ertelenmesi, ekonomik açıdan büyük bir endişe yaratmıştır. Gazetelerde, “Olimpiyatların iptal edilmesi Japon ekonomisine de darbe vurabilir. Sadece stat yapımı ya da iyileştirilmesi, metro ve altyapı gibi çalışmalar için harcanan paranın yanında yayın hakları, otel ve uçak rezervasyonlarının iptal edilmesi bile Japonya’yı ciddi anlamda düşündürüyor” şeklindeki ifadeler bu endişeyi gözler önüne sermektedir.

1936’da Berlin Hükümeti’ni meşrulaştırma ve propaganda amacıyla oluşturulan ortamın, günümüzde 2020 Tokyo Olimpiyatları üzerinden ekonomik çıkar ve ülke tanıtımı amaçlı kullanıldığını görmekteyiz. Japon Hükümeti her ne kadar tüm önlemleri aldığını belirtse de, vakalar olimpiyatın başlangıç tarihi 23 Temmuz’dan bitiş tarihi 8 Ağustos’a kadar dört kat artış göstermiştir. Spor-siyaset ilişkisini ve sporun politikleşmesini, tüm dünyaya bir gövde gösterisi yapmanın bedelini 1936’dan üç yıl sonra İkinci Dünya Savaşı gibi ağır bir şekilde ödedik. Bugün de bunu pandemi üzerinden oldukça ağır bir bedelle ödemekteyiz. Sporun burada değişmeyen en belirgin özelliği, siyasetin maşası olarak kullanılması ve propagandanın en meşru sahası olarak görülmesidir.

Türkiye’nin 1936 Berlin Olimpiyatları’na katılımı ve Türk Basınına yansımaları

Türkiye açısından baktığımızda, genç Cumhuriyet’in kuruluşunun üzerinden sadece 13 yıl geçmiş olmasına rağmen, Berlin Olimpiyatları’na eskrim branşında Halet Çambel ve Suat Fetgeri Aşeni kadınlarda ilk kez katılmış; güreş branşında Yaşar Erkan ve Ahmet Kireççi ise Türkiye’ye olimpiyat tarihindeki ilk madalyaları kazandırmıştır. Türk sporculara Almanlar tarafından oldukça sıcakkanlı yaklaşılması, Celil Bozkurt’un ifadesiyle, “I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’yle yapılmış olan ittifakın doğurduğu sempatiyle birlikte, Almanya’nın II. Dünya Savaşı öncesinde Türkiye’yi kazanma ve kendi bloğuna çekme politikasının bir sonucu” olarak ortaya çıkmıştır. Bozkurt, yazısının devamında, Türk muhabirlerinin olimpiyat süresince Almanya’dan haber aktarmasının, Türk kamuoyunda spor ve olimpiyat bilincinin oluşmasına önemli katkılar sunduğunu belirtmiştir.

Bu nedenle olimpiyatlar, her ülkenin temsili açısından meşru bir saha olarak değerlendirilebilir. Böyle olduğu sürece de spor, siyasetten hiçbir zaman ayrılmayacaktır. Ulusların prestij kazanma çabası, bugün olduğu gibi gelecekte de olimpiyatlar üzerinden sürdürülmeye devam edecektir.